6 Ekim 2007 Cumartesi

İSHAK PAŞA SARAYI

İshakpaşa Sarayı Tarihçesi

İshak Paşa Sarayı, XVIII. Yüzyıl sonlarındaki Osmanlı üslubunu yansıtan ve İmparatorluğunun doğusu için Topkapı Sarayı kadar önemli eserlerden biridir.
Yüksek bir tepe üzerine “kartal yuvası gibi” kurulmuş olan sarayın kim yada kimler tarafından yaptırıldığı konusunda tek kaynağa bağlı kalınmıştır. Bu kaynakta ikinci avluya bakan Harem Taçkapısı üzerinde yer alan sekiz satırlık bir kitabedir. Osmanlı Türkçesi ile Yazılmış kitabenin orta kısmında
“Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih
İshaka meram üzere kerem kıl dü cihanı”
Yazmaktadır. kitabede kasır olduğu belirtilen sarayın, Çıldır Hanedanından I. İshak Paşa’nın torunu II. İshak Paşa tarafından 1199 H. (1784 M.) tarihinde yaptırıldığı ifade edilmektedir.
Bazı kaynaklarda sarayın “Ahiskalı mimarlar” tarafından inşa edilmiş olduğu belirtiliyorsa da bu konuda herhangi belge ve bilgiye rastlanmamaktadır.
İshak Paşa sarayıyla ilgili araştırmacılardan biri olan H. Gündoğdu, aynı eksen üzerinde yer alan avluların bölümleri ile taş ve kalem işi süslemelerin özelliklerini ve taç kapıların farklı üsluplarda olmasına dikkat çekerek, sarayın yapımının uzun yıllara yayıldığını: bu nedenle de aynı soya mensup beyler ve dededen toruna geçen bir idareye sahip yönetim tarafından yaptırılmış olabileceğini öne sürmektedir. Tarihi değerlendirmelerde bu görüşü destekler niteliktedir. Buna göre; IV. Murat’ın İran seferinde (1634) Osmanlı ordusunda cesaret ve kahramanlık göstererek sağ kolunu kaybeden “çolak” lakaplı Abdi Paşa’nın savaştan sonra Bayazıt sancak beyi olarak atanması üzerine burada kendisi ve askerleri için güvenli bir kale-saray yaptırmış olmalıdır. G. Goodwin, “A History of Otoman Archutecture” adlı eserinde sarayın yapımının Behlül Paşa’yla başladığını öne sürmekte bu bilgiye başka kaynakta rastlanmamakla birlikte konuyla ilgili araştırmalarda sarayın yapımının Abdi paşa ile başladığı görüşü yer almaktadır.
Doğubayazıt Sancakbeyliği 1635’te Çolak Abdi Paşa ile başlamış, daha sonra Abdülfettah Efendi Sancakbeyliğine getirilmiş, görevi devir alan oğlu Mahmut Paşa 1767 yılına kadar Doğubayazıt Sancakbeyliği görevinde bulunmuş Mahmut Paşanın ölümünden sonra 1770 yılından itibaren Doğubayazıt Sancakbeyliği Çıldır Atabeylerinin eline geçmiştir.
Bu hanedan 1114, H. (1702 M.) yıllarında Çıldır idare memuru iken İran savaşlarına katılan, 1723 yılında Osmanlı sarayında vezir. 1724 yılında da Tiflis Valisi olan I. İshak Paşa ile başlamıştır. Oğlu Hacı Mehmet Paşa torunu Hasan Paşa ve onun kardeşi Yusuf ve onun oğlu İbrahim Paşa aynı soydan gelmektedir
1161 H. (1748 M.) yılında babasının ölümü üzerine Çıldır eyaletine vali olan Hacı Ahmet Paşa’nın 1168 H. (1755 M.) yıllarında Van Valiliği yaptığı, sonra tekrar Çıldır valisi olup eşkıyalığıyla başlaması yüzünden 1173 H. (1759 M.) yılında idam edildiği belirtilmektedir.
Hacı Ahmet Paşa’nın idamından bir yıl sonra oğlu Hasan Paşa 1174 H. Yılında görevinden alınarak 1181 H. de Hotin muhafızlığına getirilen Hasan Paşa’nın aynı yıl yaralayarak öldüğü belirtilmektedir.
Hasan Paşa’nın oğlu olan II. İshak Paşa 1205 H. yılında beylerbeyi rütbesiyle Çıldır ve Ahiska’ya Vali olarak gönderilmiş, 1206 yılında Şerif Paşanın indirilmesine neden olmasından dolayı, İshak Paşanın gözden düşmesine ve görevinden alınarak Hasankala’ye sürgün olarak gönderilmesine neden olmuştur. Ancak Tarihçi Fahrettin Kırzıoğlu Başbakanlık arşivinde bulunan iki belgeye dayanarak II. İshak Paşanın görevinden alınmasına rağmen Doğubayazıt’ta kalarak sarayında ikamet ettiğini öne sürmektedir.
II. İshak Paşanın ölümünden sonra, Bayazıt ve çevresi o yöredeki ayanlardan Behlül Paşaya yurtluk olarak (1822 M.) verilmiştir.
Çolak Abdi Paşanın hüküm sürdüğü yıllara dayandırılan sarayın ilk inşası, Abdi Paşaya ondan sonra akrabası olan Abdulfettah Efendiye ve oğlu Mahmut Paşanın Doğubayazıt Beylerbeyi olduğu döneme de dayanmakta böylece yaklaşık yüzyıllık bir süre içerisinde tamamlanan sarayın kitabesine dayanarak sarayı bugünkü hale getiren II. İshak Paşa ile sonuçlandırdığı kabul edilmesine rağmen bazı kaynaklarda Yusuf Paşa tarafından tamamlandığı belirtilmekte ancak bunun dışında başka bir kaynağa da rastlanmamaktadır.
Kesme taşlardan oldukça düzgün inşa edilen Saray, gerek düşman işgalleriyle, gerek kışla olarak kullanılmasıyla ve iyi korunamaması nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüştür. Y. Bingöl’ün “Der Ihsak Pacsha Palast in Doğubayazıt am Berg Ararat” adlı eserinde, 1828-1829’da Rus birlikleri Doğubayazıt şehrini ve İshak Paşa Sarayını kuşattıklarında, “kalede bol miktarda yiyecek olduğunu, at yemi, un, üç bayrak, iki tuğ ve Paşanın asası” bulunduğunu ve bunların Rusların eline geçtiğini belirtmektedir. Ayrıca 1917 Rus istilası sonrasında da som altından yapılmış orijinal giriş kapısının da Rusların eline geçmiş olduğu aynı kaynakta zikredilmektedir. Bu bulguları Usakov’da doğrulamaktadır.

İSHAKPAŞA SARAYI:
Dogubeyazıt’ın 7 km güneydoğusunda, Eski Doğubeyazıt'ın kayalıkları üzerindedir. Sarayın harem girişi üzerinde bulunan kitabesinde;
“Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih,
İshaka meram üzere kem kıl dü cihanı”
yazılıdır. Buradan yapının H.1199 (M.1784) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Kitabede adı geçen İshak ise, II.İshak Paşa’dır. Yapı yaklaşık yüz yıllık bir dönem içerisinde tamamlanmıştır. Dolayısıyla 1634-1680 yılları arasında Beyazıt Sancakbeyliği’ni yapan Çolak Abdi Paşa döneminde yapının imarına başlanılmış ve 1784 yılında II.İshak Paşa döneminde yapı tamamlanmıştır. Yapı 99 yılda tamalanmıştır.
İshak Paşa Sarayı, Saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Top kapı Sarayından sonra ikinci teşkilatlı saray sistemine sahiptir. Aynı zamanda yörenin en büyük tarihi eseri ve en çok gezilen turistik yeridir. Son devirde yapılan sarayların en ünlüsüdür. Doğubeyazıt ilçesinin 5 km. doğusunda bir yamacın tepesinde kurulan saray Osmanlı İmparatorluğunun Lale devrinde yapılmış son büyük anıt yapısıdır. Harem dairesi Topkapı sarayı örnek alınarak yapılmıştır. Saray binasının oturduğu zemin vadi yakasında olduğundan kayalık ve sarptır. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Bununla saray çevreye bağlanır ve saraya giriş çıkış buradan sağlanır. İshak Paşa sarayının oturduğu bölge arazi olarak doğudan batıya doğru inildikçe kademe kademe alçalır. Bu nedenle de sarayı belli bir eksene yerleştirmek için kuzey ve güney batı yönlerinde dolgular. yüksek teraslı duvarlar ve bodrumlar yapılmıştır. Siyah yontma taşlarla alttan yukarıya doğru düzgün bir meyille örülen terasların yüksekliği 15 metreyi bulur. Sarayın planında Türk Saraylar Geleneği esas alınmıştır. Kapladığı alan 7600 m2 dir. Yapımının 99 yıl sürdüğü söylenmektedir. Bin teşkilatı iç içe iki avlu etrafın da toplanmış birinci avlu etrafında bulanan yapılar büyük tahribata uğradığından ayakta bulunan bölümleri restore edilmiştir. Böylece sarayın “U” şeklindeki iki avlusundan birincisinin yalnız çevre duvarları, ikincisinin ise karşılıklı olmak üzere odaları ve yıkılan temelleri bulunmaktadır. Sarayın mimarisinde Osmanlı Fars ve Selçuklu medeniyetlerinin ortak etkisi gözlenmektedir. Uzaktan bakıldığında arazinin sertliğinden dolayı insana bir sertlik duygusu kazandır maktadır. Bunun sebebi bir zamanlar çevresinde kurulmuş olan şehrin aşağıya taşınmış olması ve çevresinin ıssızlaşmasıdır. Ancak tüm bu sert ve ıssız görünümüne karşı sarayın iç ve dış mimarisindeki güzellik yüreklere huzur bahşeden bir ifade taşımaktadır. Yüksek duvarlar üzerine oturtulmuş olmasına rağmen sulh ve sükunu temsil eden bir havası vardır. Saray eski kalelerin özelliğini kaybettiği ateşli silahların geliştirilerek bol kullanıldığı bir çağda yapıldığından doğu yönündeki tepelerden gelecek bir saldırıya karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısının taş ve oymacılığı muntazamdır. Orjinalleri altın kaplama olan sarayın kapıları Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından götürülmüş ve halen Moskova müzesinde sergilenmektedir.

CÜMLE KAPISI
İshak Paşa sarayının gerek plan gerekse cephe ifadesi bakımın dan gösterişli bir varlığıdır. 11 sütunludur. İshak Paşa sarayı cümle kapısı çeşitli mimarilerin kompozisyonu şeklindedir. Farklı mimarilerin birbirlerini tamamlayan özellikleri bir araya toplanarak bütünlük arz eden bir yapıt ortaya çıkartılmıştır. Plan kuruluşu bakımından Barok olan bir kitleyi Barok-Rokoko, Selçuklu ve Osmanlı tenziyatı ve mimari unsurlarından alınmış çeşitli elementlerle bir araya getirilerek bu unsurlar birbirlerine 1 yakıştırılmakla, cepheyi gösteriş bakımından zenginleşti isterken yapıcılık unsurlarının aksatılmaması da başarılmıştır. Cümle kapısında süs unsuru olarak taban oyuğu üzerinde, k abartma yapraklarla süslü madalyonlar vardır. Kapının iç cephesi bir tarafında çeşme diğer tarafında kapıcının oturduğu kulübe ile avluyu açılmaktadır. Klasik Türk çeşmelerinden olan bu çeşme halen akmaktadır.

HAMAM
Hamam planı iki gözden oluşmuştur. Bunlardan birisi yıkanma diğeri ise giyinme yeridir. Her ikisinin üstü kubbelidir. Kubbelerin orta tavanları çöktüğünde bu hamamların ışıklandırılması hakkında sağlıklı bir bilgi bulunmamaktadır.


İSHAK PAŞA SARAYİ CAMİİ
Harem ile selamlık daireleri arasında yer almaktadır. Camiye selamlık kısmından büyük bir ustalıkla yapılmış sanat eseri sayılabilecek bir kapıdan giriliyor. Caminin kıble istikameti saray binasının ilk göze çarpan yeri olduğundan bütün ağırlığın camiye verildiği kanısı hasıl olmaktadır. Manevi bir korkudan olsa gerek sarayı tahrip edenler camiye fazla dokunmamışlardır ama kurşun ve maden çemberlerini söküp götürmek maksadı ile caminin son cemaat yerindeki ve harem kısmındaki iki direği yıkmışlardır. Caminin içinde yer alan mihrap, derin bir iniş teşkil eder. Mihrabın yanında bir balkon gibi kurulmuş plan minbere çıkılır. Caminin kubbesi içten sıvalı, ayrıca alt kısmında oldukça yüksek bir tanbur bulunmak tadır. İçten kubbenin sıvaları üstüne ağaç ve çiçek tasvir eden rokoko tarzında işlemeler yapılmıştır. Camin kubbesi incelenmeye değer olup. kubbenin etrafında rahatça dolaşmaya müsait bir teras bulunmaktadır. Caminin genel mimarisi plan bakımından barok, işleme unsurları bakımından rokokoyu andırmaktadır. Caminin minaresi başlı başına bir abide görünümündedir. Yapılış tarzı tamamen Türk üslubu olup kaidesi kare planlıdır. Alttan üste doğru sekiz köşeli bir durumdan yuvarlak bir gövdeye geçilmektedir. Açık krem ve kırmızı ahlat taşla örülmüş petek petek şerefe olup şerefe korkuluğunun inceliği minarenin kalın olan havasını değiştiriyor. Taş özgülü külah üzerine tunç bir alem bulunmaktadır. Minareye içten 92 basamakla çıkılmaktadır.

SELAMLIK DAİRESİ
İshak Paşa Sarayında selamlık dairesinden pek az kısmı ayakta kalmıştır İkinci avlunun sağ tarafında yer alan cami ile bitişik harap bölgeler kalmış bulunmaktadır Selamlık dairesinde avlunun sağ tarafına, yapılmış değerli bir kapı ile giriliyor. Yedi basamaklı bir merdiven ile çıkıldıktan Sonra üzeri tonozlu uzunca bir hole ulaşıyoruz Selamlık dairesindeki salonun uzunluğu18 m’dir. Bu dairenin en ilginç kısmı cumbalı köşkün bulunduğu yerdir. Bu kapıdan kalabilmiş ve yerinde bulunan dört ahşap konsol, Urartulardan kalma kalıntılara bakacak bir şek ilde yerleştirilmiştir. Bu konsüllerin üst kısmında bir kartal tasviri, alt tarafında bir insan baş ve gövdesi, Ortasında ise bir aslan yer almaktadır. Ahşap konsüllerin bulunduğu yer itibariyle Tanrının tüm yeryüzü ve gökyüzünün sorumluğunun insana yüklendiği düşüncesinin yanı sıra figürlerden İnsanın ; aklın üstünlüğünü ; aslanın; gücü, kartalın ise Yırtıcılığı ve hava hakimiyetini simgelendiği ifade edilmektedir. Bu ölçülü köşkün ahşap olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır. Selamlık kısmında ayrıca cami ve bitişik dört oda daha bulunmaktadır.

MERASİM VE EĞLENCE SALONU
Dikdörtgen planlı olup salon ikişer sütuna bindirilmiş üçer kemerle üç kısma bölünmüştür. Etraf duvarları süslü nişlerle kaplıdır. Nişlerin üstlerinde saray ahalisini öven kitabeler mevcuttur. Salon ışığını tavandan almaktadır. Burasının aynı zaman da paşanın kabul salonu olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu salonda plan ve mimari olarak Barok ekolunun özelliklerini taşımaktadır.

TÜRBE BİNASI
Caminin kıble duvarı dışına kurulmuştur. Türbenin İshakpaşa’nın anne ve babasına ait olduğu söylenmektedir. Tür- benin en ilginç yanı, mezar odası girişi sağlayan sahanın üstün deki kümbettir. Kümbet azda olsa Selçuklu kümbetlerini andırır. Kaidesi siyah taştan olup, diğer kısımları krem rengi kalker taşındandır. Cephe barok sitilindedir. Süslü kitabelerin yanı sıra oyuk içlerinde vazolardan çıkan çiçekli dallar zengin ve gösterişli bir görünüm vermektedir. Dik bir merdivenle türbenin mezar odasına inilmektedir.


AŞEVİ-MUTFAK (DARUZZİYAFET)
Aşevi 100 m2 kadar yer kaplar. Çatı örtüsü dört büyük kemerin karşılıklı kurulması ile oluşmuş ilginç bir yapıdır. Geniş saha içerisinde güneye bakan iki penceresi, diğer duvarlardan çeşitli yönlere açılan kapıları ile keçek bir aş ocağı vardır Aşevini yanından baremin banyoları buradan da haremin salon ve o dalarına geçilebilir.

HAREM DAİRESİ
Sarayın kuzeyde bir kısmının batıda tamamını kaplayacak şek ilde harem odaları sıralanmıştır. Odalar günümüzdeki kalıntıları ile iki katlı bir görünüme sahiptir. Ancak iç kısmı fazlaca yıkık olduğundan dolayı zemin kattaki bölümleri incelenebilir. “L” şeklindeki 12 odanın hemen hepsi aynı biçimdedir. Her birinin dış manzaraya bakan iki penceresi ve bunların arasında birer şömine mevcuttur

Hiç yorum yok: